top of page

UYANAN RENKLER

  • Zeynep Turgut
  • 8 Eki 2024
  • 2 dakikada okunur

Transparanlığın insan hayatında büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Bizler, duygularımızı açıkça yaşamaktan çekindiğimiz için matlaşmış bir hayatın içine sıkışmış durumdayız. Benim matlaşmış dünyam, âşık olmaktan korkan, başkalarıyla iletişim kurmaktan çekinen ve Ankara’nın belirgin rengi olan griyi kabullenen bir kızdan ibaretti. İçimdeki sevme ve sevilme arzusunu Ankara grisiyle karalamıştım. Özümdeki ben ve dışarı yansıttığım ben aynı bedende iki farklı kişiydik. Ruhumu özgürce insanlara göstermek, başka renklerle tanışmak istiyordum. Bir şehrin bana bin bir çeşit renk sunabileceğini söyleseler inanmazdım. Ancak inandırıldım, en yakın arkadaşımla kışın ortasında ansızın aldığımız Ayvalık’a gitme kararı matlaşan duygularımı yıkarak beni transparanlığa kavuşturdu, özümde sakladığım bütün renkler açığa çıktı.

Kar beyazıyla deniz mavisinin buluşması mümkün mü? Öyle bir manzara düşünün ki, evin giriş kapısını açar açmaz karşınızda palmiyelerin arasına çizilmiş uçsuz bucaksız bir deniz var. Bu eşsiz renk şöleni yetmezmiş gibi bir de eve girdiğimiz ilk anda denizin üstüne serpiştirilen beyaz kar taneleri eklendi. Ayvalık’taki ilk anımda böyle bir manzarayla karşılaşınca içimi tarifsiz bir huzur kapladı. Aldığım nefesi uzun zamandır ilk defa ciğerlerimde hissediyordum. Denize karşı kahvemizi içtikten sonra üzerimize kalın bir şeyler giyip Ayvalık’ta turistçilik oynamaya karar verdik. Arkadaşım ve ben yıllardır her yaz tatilinde buraya anneannelerimizin yazlığına geliyorduk fakat bu sefer daha farklıydı; kışın huzuru aramak için gelmiştik. Sahil yolundan Cunda adasına gidiyorduk. Denizi solumuza, güneşi arkamıza alarak arabada Yunanca şarkılar eşliğinde adanın yolunu tuttuk. Burada betona rastlamak oldukça zor çünkü zamanında Rumların yaptığı evlerin hepsi Ayvalık’a özgü olan sarımsak taşından inşa edilmiş, yolların da büyük bir çoğunluğu yine aynı taştan. Dolayısıyla Ayvalık’ın geneline nostaljik bir hava hakim. Çamlık adı verilen sahilden adaya doğru ilerlerken solumuzda kocaman bir tepe kalıyordu; Şeytan Sofrası. Yerlilerin inancına göre burası Ayvalık’ın en yüksek tepesi ve yıllar önce, mitolojiden aşina olduğumuz tanrı Zeus, Şeytan’ı kovalıyor. Bu kovalamaca sırasında Şeytan ayağını bu tepeye basıyor ve izi kalıyor. Bu tepe halk tarafından özelleştirilmiş ve ayak izinin etrafı bir kafesle çevrilmiş. Bu kafese para atınca dileklerin gerçekleşeceğine günümüzde de inanılmakta. Her ne kadar bu tepeye daha önce çok gitmiş olsak da bu sefer kendimize turist sıfatı eklediğimiz için uğramadan geçmeyelim dedik. Şeytanın ayağına paramızı atıp, dileğimizi dileyip, bizim ayaklarımızın altında kalan Ayvalık’a şöyle bir tepeden bakıp yolumuza devam ettik. Daha ilk günden ruhumun tazelendiğini hissediyordum. Bu hikâye bile benim için bambaşka bir renkti. Cunda’ya geldiğimizde sahil şeridinde bulunan İmparator’dan şerbetli lokma tatlımızı ve sakızlı dondurmamızı alıp takıcıların olduğu sokağı gezdik. Daha sonra ara sokaklardaki meyhanelerden birine oturup lezzetli mezelerden söyledik, bir de yanında 35’lik rakımızı açtık. Ayvalık’ın meşhur sözüdür zaten; Rakı, balık, Ayvalık. Bu söze icabet etmemek bize yakışmazdı. Rakının, görüntüsüyle çelişen bir davranışını fark etmiştim o gün. Suya rakı ekleyince beyaz oluyor, suyun bütün şeffaflığı gidiyor ancak rakıyı içen iyice şeffaflaşıyor, ne var ne yok döküyorsun karşındakine. Arkadaşımla rengarenk bir sohbet ettik o gün. Hava kararmaya başlayınca da Cunda’nın dar sokaklarından yürüyerek arabamıza gittik. Sokakların dar olmasının da bir sebebi varmış tabii. Zamanında Rumlar yaşarken, savaş olursa sokağa girişi engellemek için her sokağın başına kapı yapmışlar ve o kapıları kolay kapatabilmek için o sokakları daracık yapmışlar. Şimdi o kapılar yok ama sokakların anlattığı çok şey var.

İlk günümüzün sonunda eve dönerken bu seyahatin, bir günde bile bana ne kadar renk kattığını ve katacağını düşündüm. Her adımında farklı bir hikâye barındıran bu şehir bu sefer o kadar farklıydı ki, içimdeki yaşama arzusu tekrar uyanmıştı. Bu gezide kendimi oldukça transparan hissettim.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
İZİNSİZ GÖLGELER

Hiç tavana baktığınızda devasa bir kelebeğin sizi yiyeceğini düşündünüz mü? Ben düşündüm. O an, korkunun beni nasıl sarıp...

 
 
 

Comments


bottom of page