EDİLGEN FİİLERİN ESARETİ
- Zeynep Turgut
- 8 Eki 2024
- 2 dakikada okunur
Edilgen fiiller tarafından ele geçirildiğinizi düşündünüz mü hiç? Özne sizsiniz, ortada sizin yaptığınız bir eylem var ancak eyleme “kim?” sorusu sorulduğunda cevap bulunamıyor. Bazen Yüreğimin istemediği bir şeyi yapmak zorunda olduğumda edilgen fiiller tarafından ele geçirildiğimi düşünüyorum. Eylemi gerçekleştiren benim ama eylemi yaptıran başkası. Ağır kapılar üzerime kapatılmış, kimse sesimi duymuyor gibi hissediyorum bazen. Anlatmak istediklerimi anlatamıyor, yalnızlığımla bir odada kapalı kalıyorum. Böyle zamanlarda umut yetişiyor imdadıma. Odamın penceresinden içeri sızan ışık bana tutulacak ellerin varlığını hatırlatıyor.
Yalnızlığım yüzünden kendimi değil, edilgen filleri suçlamaya başladığımda anladım; Yalnız kalmıyorum, yalnız bırakılıyorum. Suçlu başkası olunca da bu durumdan kendi kendime kurtulamıyorum. Valerio Bispuri’nin Şili hapishanesinde çektiği fotoğraf bana edilgen fiiller tarafından mahkûm edildiğim yalnızlığımı hatırlattı. Kendi rızaları dışında üzerlerine kapı kapatılan mahkûmların birbirlerine uzanışı bana hem çaresizliği hem de bu çaresizlikten kurtulma amacıyla sığındıkları umudu çağrıştırdı. Yalnızlıklarıyla başa çıkmaya çalışan bu insanların birbirine uzanışı ise bana kendimden başka kimseyi hatırlatmadı. İnsan edilgen fiillerle kapatıldığında, bir hapishanede olduğu gibi kapılar sıkıca kapanır ve sesler duyulmaz olur. Kapının diğer tarafında hayat devam ederken, içeride zaman donar. İşte tam da bu anlarda, kendi içimizde bir umut ışığı aramaya başlarız. Kendi kararlarını veremeyen, etrafındaki koşullar tarafından zorlanan bir insanın içine düştüğü bu karanlık, insanı edilgen hale getirir. Tıpkı o hapishanedeki mahkûmların çaresizce uzanışı gibi, insan da bazen kurtuluş umudunu kaybetse de yine de bir elin kendisine uzanmasını bekler. Bu bekleyiş, edilgenliğin ve yalnızlığın içinde saklı duran o küçük umut ışığıdır. O ışık, karanlığı yarıp içeri sızan bir kırılma anıdır. Mahkûmların elleri, birbirlerine ulaşmak için gösterdikleri çaba, insanın doğasında var olan dayanışma ve umut arayışının simgesi. Bazen kendi içimizde, etrafımızdaki duvarlara dokunuruz; belki bir çıkış, belki bir ses duyarız diye. Kapatılmış kapılar, zincire vurulmuş eller, çıkmaz bir yol gibi görünse de insan, içgüdüsel olarak daima bir çıkış yolu arar.
Edilgen olmak, bir kapının ardına kapatılmak kadar acı vericidir. Ama umut, karanlığın içinde filizlenir. Umut, içimizdeki direncin, hayata tutunma isteğinin sembolüdür.
Yalnız bırakıldığımda kendi sesini kaybetmiş gibiydim. Bu sessizlik, tıpkı hapishane koridorlarındaki yankılanan sessizlik gibi ağırdı. Ama tam da o anda, sessizliğin ortasında bir yankı geldi. Belki de o yankı, kendimi hatırladığım bir andı. Kapılar kapansa da umudun her zaman bir çatlak bulup içeri sızacağını anladım. Öyle bir sızıdır ki bu, bazen küçücük bir ışık olur, bazen sadece bir fısıltı, ama her durumda yeniden umut etmemizi sağlar. Yalnızlığımla baş başa kaldığımda bu dış dünyadan kopuşumun, kendi iç sesimi dinlememe ve belki de daha önce fark edemediğim irademi keşfetmeme olanak tanıdığını gördüm. O kapalı odada, karanlıkta kalmak zor olsa da insan hep bir şekilde çıkış yolunu bulmak istiyor. Zorlanmış bir edilgenlik bile, bazen insanın içindeki en güçlü yanlarını ortaya çıkarabiliyor. Işığı kaybedip yeniden bulduğumda, değerini daha çok anladım ve yeniden eylemlerimden sorumlu bir özne olduğumu fark ettim. Tıpkı hapishanedeki mahkûmlar gibi, ben de bir elin uzanmasını bekledim. O el bazen kendimden, bazen dışarıdan geldi. Zaman zaman edilgenliğin tesiri altında kalsam da bunun aşılamayacak bir sorun olmadığını ve kalemi elime alıp cümlenin gidişatını kendim belirleyeceğimi öğrendim.

Kaynak:
Bispuri, Valerio. Prisoners Reaching Out from Their Cells. 2023, Encerrados, Valerio Bispuri Photography, www.valeriobispuri.com/prisoners-reaching.
Comments