top of page

TRANSPARAN HIRSIZLIĞI

  • Zeynep Turgut
  • 8 Eki 2024
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 19 Eki 2024


 

 Kelimeler birdenbire anlamını yitirirse ne olur? Söylenen bir kelimeyi hiç kimse anlamazsa ve herkes kendine göre bir anlam yüklerse? Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını düşünürken anlamını yitirmiş bir kelimeyle karşılaştım. Her insanın farklı deneyimlere, farklı anlam dünyalarına sahip olduğunu bu kelimeyle hatırladım. Transparan kelimesiyle tanıştıktan sonra sorduğum bu soruların cevabını evet olarak aldım.


 Transparan kelimesiyle tanıştığımda, ona verilen tanım basitti: ışığı geçiren, şeffaf. Bu tanım üzerinden kelimeye bir anlam yükledim ama zamanla fark ettim ki bu kelimenin işlevi sadece tanımıyla sınırlı değildi. Aslında, daha derin bir yük taşıyordu. Peki, transparanlık gerçekten var olsaydı? Eğer insanlar ve sistemler, tümüyle şeffaf olsaydı, suçlar bu kadar kolay işlenebilir miydi? Bu kadar ahlaksızlık, bu kadar kötülük gizlenebilir miydi? İnsanlar, mat yasaların ardına sığınıp günahlarını gizleyebilir miydi? Transparanlık, suçları daha görünür kılarken insanların bu görünürlüğe tahammülü olabilir miydi? Yaşım ilerledikçe anladım ki transparanlık kötü insanlar tarafından çalınmış bir kelime. Bu kötülük yalnızca suç işlemeyi kapsamıyor. Birbirlerinin gözlerine baka baka yalan söyleyen insanları de kapsıyor. Bizleri bu hâle getirenler ise transparan hırsızları. Suçlular, yasaların ve kuralların arkasına saklanarak, görünmezlik pelerinlerini üzerlerine çekiyorlar. Dünya, gerçekte olduğumuz gibi görünmemize izin vermeyen bir yer haline geldi. "Âşıklar" tablosu gibi, dünyada insanlar birbirine yaklaşıyor, hatta belki de âşık oluyor ama birbirlerine karşı gerçekten şeffaf olamıyorlar. Yüzlerini örtülerin ardına saklayan âşıklar gibi, biz de gerçek yüzümüzü gizleyerek başkalarına yaklaşıyoruz. İnsanların matlığa güvenerek hareket ettiği bir dünyada, kimse gerçek yüzünü göstermek istemiyor. Transparanlık, sadece ışığı geçiren bir kavram değil, aynı zamanda insanlar arasındaki gerçek dürüstlüğü ve güveni temsil ediyor olmalıydı. Ancak bugün, bu transparanlık, yüzleri örten bezler gibi çalınmış bir kavram hâline geldi. Matlığa güvenerek hareket eden insanlar, “Nasıl olsa üstü kapanır.” düşüncesiyle korkusuzca kötülük işliyor, yalan söylüyor. Peki biz, bu karanlıkta nasıl şeffaf olabiliriz? Hayatımızdan ışığı çalanlar varken bizler nasıl ışığı geçirebiliriz? Işıktan gözlerimizin kamaşması gerekirken bizler gözlerimizi dahi açamıyoruz. Karanlığa gözlerimizi açsak ne değişir ki? Tıpkı "Âşıklar" tablosundaki gibi, insanlık, birbirinden bir perdeyle ayrılmış durumda. Bizler, birbirimizi tam anlamıyla göremiyoruz; yüzlerimiz görünmeyen bezlerle örtülü. Mat gerçeklikler, maskelerin ardına saklanıyor. Görünür olan sadece yüzeydeki şekiller, ama özde neyin saklı olduğunu bilemiyoruz. İşte bu yüzden, transparanlık kavramı çalınmış bir kavram. Gerçek şeffaflık yok çünkü insanlar suçlarını ve günahlarını bu mat yüzeylerin ardına saklıyorlar.


 Oysa bana göre hayatın gerçekten şeffaf olması gerekirdi. İnsanlar, birbirine karşı maskesiz, yalansız, olduğu gibi durmalıydı. Ne yazık ki bu hayal, sadece bir umut olmaktan öteye gidemedi. Dünya o kadar karanlık, o kadar kirli ki, bu karanlık içinde ışığı yaymak cesaret ister. Bazen düşünüyorum, gerçekten transparan olsaydık, belki de hiç istemeyeceğimiz şeylerle yüzleşmek zorunda kalırdık. Belki de hepimiz, içimizde sakladığımız zayıflıklar, utançlar ve pişmanlıklar nedeniyle transparan olmaktan korkuyoruz. Bizi bu hâle getiren dünya değil sadece, bizleriz. Kendi yarattığımız duvarlar, bezler ve maskelerle kendimizi saklıyoruz. Ama yine de içten içe biliyorum ki gerçek şeffaflık, özgürleşmenin tek yolu. Belki bir gün, herkes kendi yüzünü göstermekten korkmayacak kadar güçlü olur. O zaman, belki biz de birbirimize, Âşıklar tablosundaki gibi yüzümüzde bezlerle değil, gerçek bir şeffaflıkla yaklaşabiliriz.

 



Kaynak: Magritte, René. The Lovers. 1928, Museum of Modern Art, New York.

                      

 

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
İZİNSİZ GÖLGELER

Hiç tavana baktığınızda devasa bir kelebeğin sizi yiyeceğini düşündünüz mü? Ben düşündüm. O an, korkunun beni nasıl sarıp...

 
 
 
SEVGİLİMİN BATAN KALBİ

Gece denize girmekten korkarım ama gece, denizin kıyısında oturmanın keyfini başka bir şeyde çok zor yakalarım. Aylardan eylüldü ve...

 
 
 

Comments


bottom of page